Bir zamanlar, eski bir diyarda, gökkuşağı renkleriyle parıldayan kalıntılar vardı. Bu kalıntılar, hem çok güzel hem de biraz gizemliydi. Burada, Glim adında, mısır püskülü renginde, yumuşak kar tanelerinden sakalı olan, büyülü bir Kar Küresi Büyücüsü yaşıyordu. Glim, sihirli dondurma kepçeleriyle sihir yapardı ve her zaman kar yağdırabilirdi. Buz gibi, hiç erimeyen bir dondurma şatosunda yaşıyordu. Glim’in en iyi arkadaşı, Wobble adında, gök mavisi, yumuşacık bir Jel Ahtapottu. Wobble, ruh haline göre lezzet değiştiren, dans etmeyi çok seven bir ahtapottu. Her bir dokunacıyla farklı ritimlerde dans edebilir, mürekkebiyle su altında geçici disko ışıkları yaratabilirdi. Wobble, su altında kahkahalarla dolu bir dans pistinde yaşardı.

Bir gün, Glim ve Wobble, kalıntıların arasında dolaşırken, prenses çıkartmalarıyla dolu, parıldayan bir harita buldular. Harita, bir uzay gemisine giden bir hazineyi gösteriyordu! “Ne dersin Wobble, bu gizemli hazineyi bulalım mı?” dedi Glim, buz gibi mavimsi sakalını sıvazlayarak. Wobble sevinçle zıpladı. “Elbette Glim! Uzay gemisi, müzik ve prensesler! Bu harika olacak!” diye bağırdı, vücudu anında çilek aromasına döndü. Hemen yola koyuldular. Haritayı takip ederek, uzay gemisine doğru ilerlediler. Yolculukları boyunca, rengarenk uzay tozlarıyla dolu tünellerden geçtiler ve müzik notaları gibi parıldayan yıldızların arasında dans ettiler.
Uzay gemisine vardıklarında, burası oldukça renkli ve eğlenceliydi. Duvarlar, gökkuşağı renkleriyle boyanmıştı ve her yer oyuncaklarla doluydu. Fakat, hazineye ulaşmak için bir bulmacayı çözmeleri gerekiyordu. Bulmaca, farklı şekillerdeki deliklerden geçen, parıldayan topların yerleştirilmesiyle ilgiliydi. “Bu zorlu bir bulmaca!” dedi Glim, endişeyle. “Ama biz, takım çalışmasıyla her şeyi başarabiliriz!” dedi Wobble, neşeyle. Wobble, esnek vücudunu kullanarak, topları farklı şekillerde deliklerden geçirmeye çalıştı. Bazı toplar çok büyüktü, bazıları ise çok küçüktü. Glim, sihirli dondurma kepçelerini kullanarak, topların boyutlarını değiştirdi ve sonunda bulmacayı çözmeyi başardılar. Tam da Wobble'ın en sevdiği dondurma aromasına benzeyen, pembe bir parıltı patlamasıyla hazineye ulaştılar.

Hazine sandığını açtıklarında, içinden daha fazla parıltı çıktı! Bekledikleri gibi altın veya mücevher değildi, ama bu onları hiç üzmedi. Glim ve Wobble, kalıntıları bu parıltılarla daha da güzelleştirdiler. Gökkuşağı renkleri daha da parlaklaştı, her yer daha da ışıltılı oldu. Kalıntılar artık daha da büyülü görünüyordu. Birlikte çalışmanın ve arkadaşlığın değeri, kalıntılardan yayılan parıltılar gibi, her yere yayıldı.
Yolculuktan sonra, Glim ve Wobble, evlerine döndüler. Glim, dondurma şatosunda, Wobble ise su altındaki dans pistinde uykuya daldılar. Glim, her zaman kar yağdırdığı buz gibi dondurma şatosunda, yumuşacık kar tanelerinden sakalını okşayarak uyudu. Wobble, her zaman kahkahalarla dolu olan, su altındaki dans pistinde, rüyasında yeni müzikler ve dans figürleri görerek uyudu. Ve gökkuşağı renkleriyle parıldayan kalıntılar, sonsuza dek dostluklarının ve maceralarının bir sembolü olarak kalacaktı.