Yemyeşil Gökkuşağı Tepesi'nde, Frizzle adında, gökkuşağı renginde pulları olan, sihirli bir ejderha yaşıyordu. Frizzle'ın en sevdiği şey, tepedeki pembe çayırda, minik ağaç evinde çay partileri düzenlemekti. Ama Frizzle'ın öyle sıradan bir özelliği vardı ki, onu diğer ejderhalardan ayırıyordu: Ateş yerine, sadece parıltılı tozlar üflerdi. Bu parıltılar, gökyüzünde bir saat boyunca duran gökkuşakları oluştururdu. O gün de, Frizzle, en yakın arkadaşı, her gün başında farklı bir çiçek açan, konuşan bir bitki olan Clover ile birlikte çay içiyordu. Clover'ın pembe yaprakları güneş ışığında parlıyor, minik bir peri gibi görünüyordu. Layla, yumuşak sesiyle bir şarkı söylerken, Frizzle, pembe ve mor renkli parıltılarını üfleyerek gökyüzünde bir gökkuşağı oluşturdu. Gökkuşağı o kadar güzeldi ki, Arthur, elinde bir dürbünle tepeye tırmanmış, bu olağanüstü manzarayı hayranlıkla izliyordu. Arthur, şatolar ve şövalyelerle ilgili kitaplar okumayı çok severdi ve Gökkuşağı Tepesi ona bir masal şatosunu andırıyordu.

Derken, beklenmedik bir şey oldu. Gökkuşağı solmaya başladı! Frizzle şaşkınlıkla, “Aman Tanrım! Gökkuşağım soluyor!” diye haykırdı. Gözyaşları, mavi-menekşe rengindeki pullarından süzüldü. Clover, “Endişelenme Frizzle, bir sorun olmalı. Hemen bir şeyler yapmalıyız!” dedi. Clover, bitki dostlarıyla konuşarak, sorunun kaynağını öğrenmeye çalıştı. Bitkiler, Gökkuşağı Tepesi'nin derinliklerinde bir şeylerin ters gittiğini fısıldadı. Bu yüzden Frizzle ve Clover, gökkuşağının sırrını çözmek için bir maceraya atılmaya karar verdiler.

Maceraya koyulduklarında, Arthur da onlara katılmak istedi. "Ben de yardım edebilirim!" dedi, gözleri heyecanla parlayarak. "Şövalyeler gibi, sizin için tehlikeli yollarda yol gösterebilirim!" Clover ve Frizzle, Arthur'un yardımlarını kabul etti. İlk olarak, Gökkuşağı Tepesi'nin zorlu yollarından geçmeleri gerekiyordu. Clover, doğa bilgisiyle, onları dikenli çalılardan ve kaygan taşlardan geçirdi. Arthur ise, bir şövalye gibi cesurca, tehlikeli noktalarda onlara öncülük etti. Layla, yumuşak ve sakin sesiyle şarkı söyleyerek, hem onları motive ediyor hem de yol boyunca güzel melodiler yayarak moral veriyordu. Yürürken, Arthur, bir kayanın üzerinde parlayan, eski bir sembol buldu. "Sanırım bu bir ipucu!" dedi. Sembol, onları tepenin en eski, unutulmuş bir bölümüne yönlendiriyordu. Oraya vardıklarında, büyülü bir havuz buldular. Havuzun suyu simsiyah olmuş, etrafında tuhaf bir enerji dolaşıyordu. Frizzle, parıltılarını üretmekte zorlanıyordu. Sanki sihirli gücü emiliyordu.
Clover, havuzun etrafında büyüyen garip bir bitki fark etti. "Bu bitki, sihirli enerjiyi emiyor olmalı!" dedi. Hemen harekete geçtiler. Clover, sihirli yeteneğini kullanarak, havuzun etrafına, büyülü bir çiçek bahçesi yarattı. Bu çiçekler, havuzun kötü enerjisini emmeye başladı. Frizzle ise, tüm gücünü toplayarak, havuzun üzerine parıltılı tozlarını üfledi. Parıltılar, havuzun suyunu temizlemeye başladı. Yavaş yavaş, havuzun suyu yeniden berraklaştı ve Frizzle'ın parıltıları da güçlenmeye başladı. Gökkuşağı, gökyüzünde yeniden belirdi, daha parlak ve daha güzel bir şekilde. Arthur, "Harika! Siz gerçek kahramanlarsınız!" diye bağırdı. Layla, mutlulukla şarkı söylemeye devam etti. Frizzle ve Clover, birbirlerine sarılarak, Gökkuşağı Tepesi'nin yeniden eski güzelliğine kavuşmasına sevindiler. O günden sonra, Gökkuşağı Tepesi, her zamankinden daha mutlu ve renkli oldu. Ve Frizzle, Clover, Arthur ve Layla, dostluklarının gücüyle daha nice maceralara atılmaya devam ettiler.