
Aquamarina'nın ışıltılı, baloncuklu sokaklarında, mercan kaleler ve parıldayan taşların süslediği evler vardı. Burada, Prenses Luma yaşardı. Pembe, dönen saçları, kelebeklerle konuşabilmesi ve ruh haline göre değişen saç rengiyle tanınırdı. Dileklerin çiçek açtığı bir bahçesi vardı. Luma'nın tacı, düşen bir yıldızdan yapılmıştı. Her yıl, Aquamarina'da, şehrin en büyük etkinliği olan Işıltı Şenliği düzenlenirdi. Bu şenliğin en önemli parçası, prensesin yıldız tacında parıldayan 'Işıltı Taşı' idi. Ama bu yıl, Işıltı Taşı kaybolmuştu ve tüm şehir üzgündü. Herkesin ayakkabıları ve taçları vardı, ancak kayıp taş herkesi tedirgin ediyordu. Prenses Luma, yardım çağırmak için arkadaşlarını düşündü. Heyecanla saçları gök mavisini alırken, 'Hemen gelmelerini sağlamalıyım!' diye düşündü. İlk olarak, ışık hızında yolculuk edebilen, pembe renkte parıldayan bir uzay gemisi olan Roket Patlaması'nı çağırdı. "Yardımıma ihtiyacın var!" dedi Luma. Daha sonra, yaprak bir şapka takan ve hazine haritası taşıyan, macera dolu Tiko'yu çağırdı. "Bu gizemi çözmek için bana katılın!" dedi. Tiko, orman keşiflerinde uzmanlaşmış bir kaplandı, haritası onun ruh haline göre değişirdi.

Roket Patlaması, Aquamarina'ya geldiğinde, heyecanından pembe ışıklar saçıyordu. "Hazırım, göreve hazırım!" diye bağırdı. Tiko da hemen oradaydı, yeşil yaprak şapkasıyla gülümsüyordu. "Gizemi çözmek için sabırsızlanıyorum!" dedi. Böylece, üçlü, Işıltı Taşı'nı bulmak için maceraya atıldı. İlk ipucu, Prenses Luma'nın Dilek Çiçekleri Bahçesi'nin yakınındaydı. Bahçede, parlak bir balık pulu buldular. Tiko, hemen haritasını çıkardı. Harita, şu anda neşeyle dolu olduğundan, onları eski bir kalenin kalıntılarına götürdü. "Bu çok heyecan verici!" dedi Roket Patlaması. Roket Patlaması, hayallerin hızında seyahat edebiliyordu, bu yüzden kalıntıları hızla incelediler. Kalıntılarda, küçük bir labirent buldular. Labirentin içinden geçmek için, zekalarını ve cesaretlerini kullanmaları gerekiyordu. Gizemli işaretleri takip ederek, bir deniz atıyla karşılaştılar. Deniz atı, huysuzdu ve bilgi vermeyi reddetti. Ama Prenses Luma, nazikçe onunla konuşarak, ondan bilgi almayı başardı. Deniz atı, onlara bir bilmece verdi. Bilmeceyi çözdüklerinde, bir sonraki ipucuna ulaşacaklardı. Bilmece şuydu: "Beyaz yelesi, sihirli boyası, tek boynuzlu bir düş." Isabelle için harika bir ipucu! Bilmeceyi çözdüler ve bir sonraki ipucu, gizli bir odaya açılan bir kapı oldu. Odanın içinde, bir çizim tahtası ve boyalar vardı. Roket Patlaması, biraz sıkılmaya başlamıştı. Ama Tiko, heyecanlıydı. "Burada bir şeyler oluyor!" dedi. Odanın içinde, bir hırsızın çantası buldular. Çantadan, orman kokusuna benzer garip bir koku yayıyordu. Bu koku, Tiko'nun orman maceralarını hatırlattı. İpuçları onları sonunda bir mağaraya götürdü.
Mağarada, Işıltı Taşı'nı çalanın kim olduğunu gördüler. Utangaç bir deniz canlısıydı, diğerlerinden farklı görünmekten korkuyordu. Şenliğe katılmak istiyordu, ancak güzel ayakkabıları, tacı ya da şık bir çantası olmadığı için endişeliydi. Yanlışlıkla taşı almıştı ve geri vermeye cesaret edemiyordu. Prenses Luma, her zamanki gibi, büyük bir sevgiyle deniz canlısına yaklaştı. "Herkes özeldir ve şenliğe katılmak için gereken tek şey, kalbinizin iyiliği" dedi. "Sen de davetlisin." Prenses, deniz canlısına deniz kabuklarından geçici bir taç, nazik bir balıktan ayakkabılar ve deniz yosunundan bir çanta teklif etti. Deniz canlısı, sevinçten parladı ve Işıltı Taşı'nı geri verdi. Şenlik, şimdi her zamankinden daha parlak bir şekilde başladı. Herkes dans etti, şarkı söyledi ve eğlendi. Prenses Luma, Roket Patlaması ve Tiko, başarılarını kutladılar. Birlikte mercan dağlarında yürüyüş yaptılar ve partinin tadını çıkardılar. O günden sonra, herkesin özel olduğu ve her zaman bir yere ait olduğu bilindi.