
Bir zamanlar, sihirli bir şatoda, Prenses Luma adında, pembe saçlı, kocaman kalpli bir prenses yaşarmış. Saçları neşeyle parıldar, üzüldüğünde solarmış. Kelebeklerle konuşabilir ve dileklerin çiçek açtığı bir bahçeye sahipti. Luma’nın tacı, düşmüş bir yıldızdan yapılmıştı ve her zaman gökyüzü gibi parıldardı. Luma, şatosunda, rengarenk çiçeklerle dolu bir bahçede, büyük bir heyecanla, sabah kahvaltısını yapıyordu. Bugün, en sevdiği şeylerden biri olan çay partisi vardı. Masada, rengarenk kekler, kurabiyeler ve meyveler diziliydi. Pembe saçları bugün özellikle parlaktı, çünkü çok mutluydu. Ancak, Luma'nın neşesi kısa sürdü. Tacındaki yıldızın ışığı solmaya başladı. Luma, “Aman tanrım, yıldızım nerede?” diye haykırdı. Yıldızın ışığının solması, Luma’nın moralinin bozulduğu anlamına geliyordu. İşte o anda, Luma'nın en iyi arkadaşı yanına geldi. Arkadaşı, cesur ve oyuncu bir çocuktu ve adı… (Adını sen belirle!) idi. "Prensesim, ne oldu?" diye sordu, endişeyle. Luma, "Tacımdaki yıldız kayboldu!" diye cevapladı. "Ve neşem de kayboldu." Arkadaşı, "Merak etme, birlikte bulacağız!" dedi. "Şatodan dışarıda, gizemli bir patika var. Belki de yıldız oradadır." Luma, "Oraya gitmekten çekiniyorum, ama başka çaremiz yok." dedi. Böylece, iki arkadaş, yıldızı bulmak için yola koyuldular.

Gizemli patikadan aşağı doğru yürüdüler. Yol, onları, Fısıltı Ormanı'na götürdü. Orman, büyülü mantarlarla ve şarkı söyleyen ağaçlarla doluydu. İçeri girer girmez, her yerin ne kadar sessiz olduğunu fark ettiler. "Buraya nasıl geleceğiz?" diye sordu arkadaşı. Luma, "Bilmeceleri çözmemiz ve tuzaklardan kaçınmamız gerekiyor." dedi. İlerledikçe, karşılarına, "Benimle arkadaş olmaya cesaret eden, önce zekasını kanıtlamalı," diyen bir ağaç çıktı. Ağaç, bir bilmece sordu: "Gündüzleri güneşi görürüm, geceleri ayı, ama asla konuşamam. Ben neyim?" Arkadaşı hemen cevap verdi: "Gölge!" Ağaç, bilmeceyi doğru bildikleri için onlara yol verdi. Derinlere doğru yürüdüler, ta ki bir açıklığa ulaşana kadar. Açıklıkta, küçük, yaramaz bir peri vardı. Peri, Luma'nın tacındaki yıldızı almıştı! Luma, "Yıldızımı neden aldın?" diye sordu. Peri, "Çünkü ben de eğlenmek istiyorum." dedi. "Ve sen hep mutlu görünüyorsun." Luma, perinin sesini dinledi ve onun yalnız olduğunu hissetti. "Anlıyorum," dedi Luma. "Ama bu yıldız benim için çok önemli. Ne istersen yapabilirim, ama yıldızımı geri ver." Peri, "O zaman benim için bir takas yapmalısın!" dedi. "Bana parlak bir şey getirmelisin."
Luma, perinin isteğini yerine getirmek için ne yapacağını düşünmeye başladı. "Yardımını istiyorum," dedi Luma arkadaşına. Onlar periye ne vereceklerini düşünürken, Luma kelebeklerle konuştu ve onlara peri hakkında sorular sordu. Kelebekler ona perinin ne kadar yalnız olduğunu ve sadece eğlenmek istediğini söylediler. Bu bilgiyi kullanan Luma, "Sana ne verebileceğimi biliyorum!" dedi. "Sana arkadaşlık verebilirim. Birlikte oyunlar oynayabilir, dilekler dileyebiliriz." Peri, şaşkınlıkla, "Gerçekten mi?" dedi. "Benimle arkadaş olmak ister misin?" Luma gülümsedi ve, "Elbette!" dedi. Bunun üzerine, peri, Luma'nın tacındaki yıldızı geri verdi. Luma, yıldızı tacına taktığında, şato yeniden ışıl ışıl oldu. Şato, neşeyle doldu. Luma ve arkadaşı, periyle birlikte, dilek bahçesinde oyunlar oynadılar. Birlikte kekler yediler ve çay partisi yaptılar. Luma, periye, arkadaşlığın en güzel hediye olduğunu öğretti. Peri de, Luma'ya, bazen görünüşlerin aldatıcı olabileceğini ve herkesin sevgiye ve arkadaşlığa ihtiyacı olduğunu gösterdi. Böylece, şatodaki herkes mutlu oldu.